Dr. Battal Odabaş

 

Gülün Ad

 

İzleyeceğiniz film, ünlü italyan yazar, göstergebilimci Umberto Eco'nun ayn ad taşyan romanndan alnmştr. Roman ilk kez 1980 ylnda Il Nome Della Rosa adyla yaynlanmş, film ise 1986 ylnda çekilmiştir.

 

Roman ve film, aslnda, bir cinayetin gizemini çözmeye çalşyorsa da teolojik, filozofik ve tarihsel olaylar bilgece yorumlayarak gerçeğin peşinde koşmaktadr. Olaylar Baskerwille'li William ve onun cinayeti çözmek için Benedictin manastrna gönderdiği çömezi etrafnda gelişiyor. Soruşturma süresince, çok sayda başka keşiş, Yohanna'nn İncilinde anlatldğ gibi öldürülüyor.

 

Bologna Üniversitesi'nde göstergebilim dersleri veren ve özellikle yapsalclk açsndan estetik sorunlarn inceleyen Umberto Eco, Gülün Ad romanyla tüm dünyada satş rekorlar krd.

 

İtalya'nn en saygn edebiyat ödüllerinden Strega'y da kazanan Gülün Ad, Ortaçağa ve Ortaçağ felsefesine eğilir. Doğrunun ve iyinin peşindekiler mantkldr ve bilgiyi herkesle paylaşr. Kötünün ve kötülüğün arkasndan gidenler oldukça mistiktir ve bilgiyi ya kendilerinde saklarlar ya da çok az kişiyle paylaşrlar. İyiler bu dünyada yaşamak isteyenler, kötüler ise budalaca nedenlerden dolay dünya nimetlerini reddedenlerdir.

 

1327 ylndayz. Yeni aydnlar bilgiyi artk azizlerde ya da kutsal kitaplarda aramyor. Doğuya bakyorlar. Artk, bilgiyi her şeyi yapabilecek gücü olan biri olma arac olarak kullanmyorlar. Onu dünyada daha iyi insan olmanın bir aracı olarak kullanmıyorlar. Onu, dünyada daha iyi insan olmanın bir aracı olarakgörüyorlar. Artık papazların ve Papa’nın ilâhi kurallarını istemiyorlar, Prens’lerin ve Kral’ların laik, seküler kurallarını arzuluyorlar.

 

İnanç için işlenen cinayetlerin adi bir cinayetten daha ürpertici olduğu bir dönem bu. Eski düzen korkutucudur ve yaklaşan kıyameti önlemek için ne olursa olsun gerekli araçları kullanacaklardır.

 

Mistisizm çağında bir keşiş, yürüttüğü soruşturma için mantığını kullanarak bir dizi esrarengiz cinayeti çözmek amacıyla büyük bir çaba harcar. Fanatik bir kıyamet elçisine göre bu cinayetler Tanrı’nın dünyanın yıkılması için çaldığı sur düdüğüdür.

 

Baskerville’li William, hıristiyanlık dünyasının en büyük kütüphanesindeki bilgiyi korumaya ve başka bir yere taşımaya kendini adamış eski bir rahip olarak İtalya’ya gelir. Baskerwille’li william burada bir köylü kadına aşık olur. Ortaçağda insanın güvencesi korkudur. Korkunun güvencesi ise gülmedir. Öyleyse gülmeyi yasakladığınız zaman kiliseyi kurtarırsınız. Aristo’nun gülmeyi öven kitabını kıskançlıkla saklayan keşiş Burgos sonunda kütüphaneyi yakar.

 

Labirent şeklinde yapılmış bu kütüphanede pagan, yahudi ve arap yazarların binlerce kitabı vardır. Hatta dinsel inançlara aykırı kitaplar bile bu kütüphanede mevcuttur. Avrupa’nın her yerinden gelen yazarlar ve bilginler, bu kütüphanede saklı hazineyi kullanıyorlar.

 

Manastırın etrafındaki dünya çalkantılar içindedir. Bir yazar, Barbara Tuchman, bu çağı “belâlı 14. yy” olarak adlandırıyor. Kentlerde zenginliğin artması toplumsal yapıyı değiştiriyor. Dante, manastırlardaki latince öğrenimini tehdit eden, anadilinde, oldukça ciddi yapıtlar yayınladı. İlahi Komedya bunlardan bir tanesidir. O dönemde iki büyük kargaşa başgösterdi. Birincisi Papa ve Kutsal Roma İmparatorluğu üstünlük için savaşıyorlar. İkincisi, Papa ve Fransiskan mezhebine bağlı olanlar iktidar için mücadele ediyorlar. Tartışma şu: Kilise, dünya nimetlerini elinde tutup güncel politikada bir rol mü oynamalı yoksa insanın gücünü temsil ederek yoksullara ve kimsesizlere yardım mı etmeli? Bu içiçe geçmiş mücadelenin yanında çok sayıda din dışı grup, kilisenin ve toplumun yerleşik düzenine saldırıyor. Bazıları püritendir, zenginliği ve papalığın şatafatını küçümserler; bazıları da zenginlere karşı savaşılmasından yanadırlar. Yerleşik ahlâki değerlere karşı çıkılması için çalışmalar yapıyorlar. Manastır, papayla yapılan bu tartışmalarda kaybeden taraftan olan çok sayıda insanı barındırır. Bazıları Fransiskan’dır bazıları ise geçmişi karanlık kişilerdir.

 

Romanları filme aktarmak her zaman tartışmalı olmuştur. Eco’nun bu romanı da oldukça zor okunan bir romandır. Romanın kurduğu atmosferi görselleştirmek çoğu zaman zordur. Öykünün özünü korumak çok önemlidir. Bu yapılmazsa roman filme alınmış olmaz başka bir film ortaya çıkar. Bizden bir örnek olarak Yaşar Kemal’in İnce Memed adlı romanını verebiliriz. Romanı okuyup filmini görmüş olanlar bu farkı açıkça görmüşlerdir.

 

Sinema tarihinde ilk roman uyarlamasını Georges Méliès yapmıştır. Bunlar, Robinson Crusoe, Gülliver’in Yolculukları, Aya Yolculuk gibi filmlerdir. Victor Hugo’nun Sefiller romanı da ilk kez Pathé şirketi tarafından 1909’da filme alındı. Daha sonra edebiyat, sinema için bulunmaz bir kaynak oldu. Avrupalı sinemacılar Hollywood’la mücadeleye girişince değişik konular bulmaya çalıştılar. Böylece edebiyat uyarlamaları ve sanat sineması yaygınlaştı. Hatta yapımcılar, edebiyatçılardan sinemaya yakın yapıtlar vermelerini istedi. Bu filmler pek de uzun sayılmazlar. İlk uzun metraj edebiyat uyarlaması Tom Amca’nın Kulübesi’dir: 20 dk. Yapıtları sinemaya en çok uyarlanan yazar William Shakespeare’dir. Bu ünlü yazarın yapıtlardan tam 307 film yapılmıştır.

 

Şimdi izleyeceğiniz film de bu edebiyat uyarlamalarından biri. Filmi, Ateş Savaşı, Ayı, Sevgili, Tibet’te Yedi Yıl gibi filmlerden anımsayacağınız Fransız yönetmen Jean-Jacques Annaud sinemaya uyarlamış. Daha çok tarihsel uyarlamalar ve antropolojik filmler yapmayı seven yönetmen, Odéon Photo dergisi aracılığıyla sinemayla tanışıyor. Ünlü fransız sinema okulu IDHEC’e giriyor ve aynı zamanda başka bir okuldan edebiyat diploması alıyor. 60’lı yıllarda televizyon için yaptığı reklâm filmleriyle bu işe başlıyor ve 500’e yakın bir kaç saniyelik küçük komediler çekiyor.

 

Bir görevle Kamerun’a gittikten sonra Afrika’ya aşık oluyor ve ilk uzun metrajlı filmini orada çekiyor: Şarkılı Zafer (La Victoir en chantant). Bu film En İyi Yabancı Film Oscarı’nı alıyor.

 

Yönetmen, Gülün Adı’nı filme aktarmak için üç yıl araştırma yapmış. Dekorlar, yeniden oluşturulan büyük mekânlar oldukça başarılı. Yönetmen de. Sean Connery bu filmde, daha önce James Bond filmleriyle yarattığı izlenimi silmeyi başarıyor ve başarılı bir oyun sergiliyor. Amadeus filminde Salieri’yi canlandıran Murray Abraham ve Christian Slater da oldukça başarılı bir oyun sergiliyorlar.

 

Eco’nun oldukça hacimli romanını kısaltma zorunluluğu ortaya çıkınca yönetmen, bazı şeyleri atmak zorunda kalmış. Yapılan felsefi göndermeler, dinsel tartışmalar çıkarılınca, yer yer mizah öğesinin ağır bastığı bir gerilim filmine dönüşmüş.

 

İtalyan görüntü yönetmeni Tonino Delli Colli’nin yarattığı görsel atmosfer filmin başarısını artıran etmenlerden. Film, En İyi Yabancı Film dalında Fransız Césare ödülünü aldı.

 

İyi Seyirler.