Başak Abacıgil

 

İstanbul Üniversitesi

İletişim Fakültesi

Radyo-TV ve Sinema Bölümü

3. Sınıf Öğrencisi

140398002

 

ANDRE BAZIN’in film kuramı

 

Andre Bazin, gerçekçi film kuramcıları içerisinde tartışmasız en iyisidir.Kendine göre sistemli bir yapı oluşturmasa da fikirleri katı bir mantıga ve tutarlılıga sahiptir.

 

2. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar biçimci kuram savunuluyor ve geleneksel sanat kuramına baglı olarak ele alınıyordu.İlk dönem estetikçileri diğer sanatlarla ilgili olarak kabul ediliyorlar;İngiliz belgesel film yapımcıları ekolü filmin fotoğrafik özelliklerinin savunulucuğunu yapıyorlardı.

 

          Bazin, görüntü üzerindeki sanatsal kontrolün öğrenilen gücünden çok,mekaniksel olarak kaydedilen görüntünün çıplak gücü içindeki inancın temelinde bir film gelenegi olusturmuştur.

 

          Onun kuramını belirlenimi ve yayılıp popülerlik kazanması ,İtalyan yeni gerçekçilik akımının üstün olduğu döneme rastlamaktadır.

 

           Yaygın olarak bilindiği gibi,Bazin hiçbir zaman sistematik bir kuram kitabı hazırlamıştır.Önemli makaleleri 1957 yılından itibaren Qu’est-ce que le cinéma? (sinema nedir?) başlıgı altında toplanmaya başlamıştır.Yazıları yaklaşık 60 makale olarak dört ciltte biraraya getirilmiştir. Bunların yarısına yakını What is cinema? (sinema nedir?) ingilizce başlığı ile iki ciltte ingilizceye çevrilmiştir.

 

 Bazin’in yazılarını bölümler halinde yazma alışkanlığı ince bir sistemde düşüncelerinin toplanabilmesine engel olmuştur. Genel olarak izlediğini yol,        çok dikkatli bir şekilde film izlemek, onun değerlerini belirlemek, zorluk ve çelişkilerini vurgulamaktır. Bunları bir tür içinde sınıflandırır. Türlerin kanunlarını belirler ve ona benzeyen örneklerini araştırır. Bazin, film dili hakkındaki sorularla değil perili öykü sinemasının olanakları hakkındaki düşünceleriyle yazıya başlaöaktadır. İki çocuk film hakkındaki görüşlerden yola çıkarak, uygun bir biçim geliştirme sorununu ele almaktadır.

 

Hammadde:

 

Bazin sinemanın gerçeklik üzerine olan bağlılığını belirtmiştir. “Sinema, gerçeğin sanatı olarka bütünlük taşır.” Gerçeğin anlamını açıklamaya girişir. Sinema özellikle görsel ve uzamsal gerçekliğe bağlıdır ve bunlar fizikçilerin gerçek dünyasıdır. Bu nedenle sinemanın merkez gerçekliği “İfade gerçekliği veya konu maddesi gerçekliğine bağlı değil, hareketli resimlerin uzam gerçekliğine bağlıdır.” Bu gerçekçi kapsam ve teknik estetiğidir. Sinema tüm gerçek sanatların ilkidir. Çünkü nesnelerin uzayda yeraldıkları uzamlılıklarını kaydeder.

 

Gerçeğin temel varsayımı, pratik alanda verimli değildir. Çünkü bize sinemanın neden gerçekçi göründüğünü söyleyemez. İzleyici, fiziksel gerçekliği kavrayamaz. Bazin’in ikinci varsayımı, doğrudan doğruya sinema deneyimimizi açıklamaktadır. Bu, gerçekliğin psikolojik bir varsayımıyla tanımlanabilir.

 

Sinemaya gerçekliğe baktığımız gibi bakarız.Bunun nedeni bakış şeklimiz değil,onun mekanik bir şekilde kaydedilmesidir.Dünyadaki insalık dışı portreler bizim merakımızı uyandırır ve böylece sinema ve fotoğrafı insanın araçları değil,doğanın araçaları yapar.

 

Sinema iki şekilde gerçekçi duygular yartmaktadır.Birincisi,sinema nesneler arasında ve nesnenin uzamını kaydeder.İkincisi,bunun insan dışında olarak otomatik bir şekilde yapar.Bazin’in fotokimyasal geçişi sinemayı ,insanoglunun değil doğanın bir çalışması haline getirmektedir.

 

Sinema kocaman ,karmaşık bir teknoloji içermektedir. Selüloit, emilim ,uygun bir kamera ,mükemmel bir tab edilme ve ışık kontrolü sağlayan bir projektör gerektirmektedir.Film görüntüsü gerçeklikle aynı değildir.Fotoğraf ile onun nesnesi arasındaki farkı ortaya koymaya çalışmaktadır. O, fotoğrafı ışığın içindeki bir küf olarak adlandırmaktadır. Fotoğraf  nesnenin bir izlenimini alır. Bu bir ölüm maskesinin açıklanması gibi bir şeydir. O gerçek bir nesne değildir fakat onun gerçekliği ve gerçeklenebilirliği parmak izinin araştırılmasına bağlıdır.

 

Sonuç olarak sinemanın hammaddesinin gerçekliğin kendisi olmadığını ancak gerçekliğin selüloit üzerinde kalan izleri olduğu kanısına varmıştır. Sinema dünyanın yakınında yer almaktadır ve tıpkı dünya gibi gözükmektedir. Sinemanın bir gerçeklik sonuşmazı (Asimptot: sonu olmayan bir eğrinin yakınında çizilmiş bir doğru olup, uzadıkça eğriye yaklaşır fakat hiçbir zaman ona tam kavuşamaz.) olduğunu söylemektedir.

 

Araç ve Biçim:

 

Sinemadaki biçem (style) ve biçim (form) film maddesinin hammadde ile yarattığı soyutlama türleri ve miktarına dikkat edilerek belirlenebilir. Sinemanın kullanımındaki gerçeklik, soyutlamaya karşıttır.

 

Sinemanın buluşsal bir dil olduğunu söylemenin başlıca iki yolu vardır. Birincisi film yapımcısının, gerçeklik görüntüsüne istediği şekli verebilmesi için, görüntünün bazı biçimsel görünümlerini yönlendirme yeterliliği vardır. İkinci olarak, film yapımcısı, kurgu olarak bilinen biçimsel kurgulama oluşumu ile görüntüsüne istediği herhangi bir kapsamı verebilir. Bazin sorunu çok basit olarak algılamaktadır. Anlamlı bir film yapmaya çalışan film yapımcısı kendi soyutlayıcı yeterliliği ile maddesinin ham gerçekliliği ile başbaşa kalacaktır. En soyut teknikler ve biçimler, tutarlı bir şekilde, en fazla sinemasal ve en fazla sanatsal olarak değerlendirmiştirlerdir. Onun, bu sinemasal anlamlandırmayı göstermedeki amacı en fazla süslü olmayan gerçekçi filmlerden, en soyut filmlere kadar bir süreklilik oluşturmaktır. O, görevini iki şekilde yerine getirmiştir. İlk olarak, yalnızca soyut tekniklerin ve filmlerin doğru bir şekilde sinemasal olduğunu öne süren düşünceye karşı savaşım vermiştir. İkinci olarakta biçimsel film kuramı tarafından önemsemeyen çok sayıdaki film ve teknik türlerini överek gün ışığına çıkarmıştır.